Yerde ölü yatan çocuğu Mok Gyeongwoon yakaladı. Sonrasında ise ölüm enerjisini çekti.
“Çok güzel.”
Gülümesdi. 16 kişinin enerjisini çekmişti. Ne kadar mühür üstünde olsa da damarları enerji ile doluydu. Şanslıydı.
11 kişi savaşta ölmüştü, 5 kişi ise yorgundu. Hepsini uğraşmadan öldürebilirdi.
“Harika be.”
-Salakça bir karar verdiler.
Gökçe de, Mok Gyeongwoon gibi düşünüyordu. Herkeste mühür olduğu için Mok Gyeongwoon çok avantajlıydı. İç enerji kullanabilseydiler o çocukları öldürürken çok zorlanırdı. Ancak şansından dolayı ölüm enerjisini toplayabiliyordu.
“Zaten ölecekler yani, o çocuğun işine yarasınlar.”
Kendisi de intikam ruhuydu. Kimseye acımazdı. Ayrıca küçük noktalara takılmanın gereği yoktu.
-Galiba bayrak şu uzun şey.
“Aynen.”
Elindeki kafayı bıraktı ve bayrağa yakınlaştı. Resmen dik dik bakıyordu.
-Bayrağı ne yapacaksın? Almayacaksan kır ve at.
“Galiba öyle yapacağım.”
-Yanına bir tane alsan da fena olmaz.
“Harbiden fena olmaz.”
Bunu dediği anda Mok Gyeongwoon bayrağı tuttu ve bir şeyi fark etti. Enerjisi mühürlenmiş olsa da beş hissi diğer insanlardan daha gelişmişti.
-Ne oldu?
“Bayrağın üstünde bir şey yazıyor.”
-Ne yazmışlar?
“Hım, ‘Üç Form Kılıç Tekniği, Kılıç Işığı ile Parçala’ yazıyor.”
Gökçe hemen durumu anladı.
-Kılıç tekniği duruşları.
“Cidden öyle bir şeye benziyor.”
Mok Gyeongwoon da ona katıldı.
“Peki neden bunu yazmışlar?”
-Devamını oku.
“Bağlı olmayan üç şey bağlanıyor. Kılıç, insan bir oluyor, ruh engel olmadan hareket ediyor.”
Mok Gyeongwoon bir şeyin farkına vardı.
“Bu kadar”
-Nasıl yani?
Gökçe duruma şaşırmıştı.
“Bir sorun mu var?”
-Yarıda kesmişler.
“Yarıda mı?”
-Evet, sadece bu duruşlarla Gokji, Sinju, Gonryun ve Wijung noktalarını açıkta bırakırsın.
“Yani tam tamamlanmamış mı?”
-Öyle değil. Aslında baktığında sadece temele odaklanmışlar ve birbiriyle çelişmiyorlar.
“Ne anlama geliyor bu?”
-Bu bir kılıç formasyonu için yaratılmış.
“Kılıçları formasyona sokmak için mi?”
“Evet diyebilirim. Sadece duruşlar olursa çok açık olacağı için formasyonlar bu duruşları birbirine bağlıyor.
“Ne ilginç açıkladın he.”
-İlginçlik için böyle açıklamadım. Neyse, buraya bunu yazmalarının bir anlamı olmalı.
Mok Gyeongwoon da öyle düşünüyordu. Yine gizli bir görevleri olmalıydı. Tekrardan baktı ve…
“Belki de daha fazla bayrak vardır.”
-Kırk bayrak var demediler mi?
“Öyle değil ya, tür anlamında dedim.”
-Tür mü?
“Aynen, belki başka yazıta sahip bayraklar vardır.”
-Güzel düşündün he.
Bu sefer Gökçe, Mok Gyeongwoon’a katılıyordu. Durum bu gibiydi.
-Öyle diyorsan iki tür bayrak vardır ve başkaları da bunu fark etmiş olabilir.
“Bence de.”
İki tür bayrak.
Olay tek bayrak bularak bitmiyordu. Kılıç duruşlarını tamamlamak onların gizli göreviydi.
“Çok ilginç.”
Başka bir savaş daha vereceklerdi. Bunu fark etmeyenler de olacak ama fark edenler arasında gaddarlıklar olacaktı. Mok Gyeongwoon bu bayrakları bulmalıydı. Ve 7 arkadaşı da onun yanında olmalıydı.
-İşler biraz karmaşıklaştı.
“Mantığını anladığımız sürece gerisi kolay.”
Dediği gibi tuttuğu kısmı kırdı.
-Çat!
Gökçe’nin dediği gibi bayrağı kırmıştı. Kırdığı anda…
-Ah!
Mok Gyeongwoon bayrağa bakıyordu.
“Hah…”
-Ne oldu?
“Direğe bir büyü enerjisi koymuşlar.”
“Büyü enerjisi mi?”
Büyü enerjisi adı üstünde büyüleri temsil ediyordu. O kadar fazla enerji emdiği için artık Mok Gyeongwoon çoğu enerjiyi anlayabiliyordu. Ancak tahta bebekte olan Gökçe bunu göremiyordu.
-Tuzak olabilir mi?
“Pek öyle gibi durmuyor.”
Tuzak olsaydı hemen tepki verirdi. Ancak kırdığı anda yok olması…
-Piiii!
Bir anda dağda sesler yankılandı. Bir sinyal gibiydi.
-Kukukuku!
Mok Gyeongwoon bunu duyduğu anda bayrağa baktı.
“Kesin farklı bir anlamı var.”
***
Kodeks Library
Çeviri- Hakai
***
Çok uzakta olmayan bir bölgede, başka bir bayrak savaşı kopuyordu. Bayrağı ilk tutan grupla onlardan sonra gelen grup birbirine girmişti.
Bayrağı koruyan takım, Mor Katliam Vadisi’nden gelen Yeom Ga’nın takımıydı.
-Bam!
“Ah!”
Yeom Ga’dan hasar alan bir çocuk ileri fırladı.
“Siktir ya, herif çok güçlü.”
Kendini toparlarken bunu düşündüler. İç enerjileri mühürlü diye ona karşı geleceklerini düşündüler. Ama o tekme normalden çok daha güçlüydü.
“Boşuna Mor Katliam Vadisi’ne girmemiş.”
Yanlış adama karıştıklarını düşünmeye başladılar. Diğerleri yine öldürülebilirdi ama…
-Güm güm!
“Ağh!”
Ne yazık ki durum öyle değildi. Hepsi baskılanıyordu. Onlara denk değildiler. Yeom Ga da güçlerinin farklarını anlamıştı.
“Saldıracaksanız en azından biraz direnin.”
“Siktir ya.”
Sinirlenseler de hiçbir şey yapamıyorlar.
-Çatırt!
“Kuk!”
“Olamaz”
Bir çocuğun boynu, Yeom Ga tarafından kırılmıştı. Çok zaman geçmese de iki çocuk ölmüştü. Liderleri umutsuzca bağırdı.
“Geri çekilin!”
Liderin emri üstüne diğer çocuklar arkalarına bakmadan koşmaya başladı.
Yeom Ga gülümsedi.
“Size kim o izni verdi?”
Saldıran kişiler onlardı, öyle kolay kurtulamayacaklardı. Ona karışan herkesi öldürmeliydi.
“Hepsini yakalayın…”
-Çat!
“Ağh!”
“!?”
Yeom Ga suskun kalmıştı.
O neydi öyle?
Kaçmaya çalışan çocuk bir anda çalılara çekilip ortadan kaybolmuştu. Etrafta sessizlik hakimdir. İki çocuk bir anda etrafındaki gölgeye bakmaya başladı.
-Çatır çatır!
Tek duyulan şey çimenlerin haşırtısıydı. Çok korkunç bir sesti.
“N-Ne?”
“O ses neydi öyle?”
Çocuklar artık etrafına bakmaya başladı. Sonrasında bir ses daha geldi.
-Oink oink!
O ne öyle?
Domuz ciyaklamasına benziyordu. Ancak garip bir bakışı üstlerinde hissediyorlardı. Sonrasında bir şey karşılarında duruyordu.
“?!”
Çocukların yüzünün rengi değişmişti.
-Küt!
O bacakları olan şey insan değil. Yüzü ne kadar kurda benzese de aslında büyük farklar vardı. Normal bir kurttan 2 kat büyüktü ve gözleri fare gibiydi.
“B-Bu ne böyle?”
“Bu kadar büyük kurtlar var mıydı?!”
“Çok büyük…”
-Oink oink!
Canavar bir anda ağzını açtı ve keskin dişlerini gösterdi.
-Ah!
Bir anda çocuk bağırdı.
“Kaçın!”
Bağırdıktan sonra sağa döndüler ve…
-Bam!
Canavar çocuklara yetişmişti.
-Ham!
“Ahhhh!”
Canavar baldırını ısırmıştı. Ve deli gibi çene gücü sayesinde çocuğu parçalamıştı.
-Güm!
“Ağh!”
Çocuğu birkaç kez ısırsa bile çocuk çoktan bilincini kaybetmişti. Baldırı parçalanmıştı. Sonrasında canavar çocuğun kafasından başlayarak tamamen yutmuştu.
-Ham ham!
Bayrağı koruyan çocukların beti benzi atmıştı. Gözleri önünde bir canavar duruyordu. Yeom Ga da aynı şekildeydi.
“Sikeyim.”
Enerjisi mühürlüyken neden bu canavar onların karşısındaydı? Normal bir canavar da değildi. Hatta normal bir kurda karşı çıplak elle gelemezdi. O canavarın boyutunu da düşününce… Çok zorlanacaklardı. Canlarını feda etmeleri gerekiyordu.
“Kaçsak mı?”
Artık bayrağı koruyamazlardı. Ancak kimse o bayrağı da bırakmak istemiyorlardı. Sonrasında…
-Oink oink!
Çocuğu yutan canavar onlara baktı. Yeom Ga hemen bağırmak istese de;
“Kaç-”
-Bam!
-Ciyyyyk
Canavar beş adım attıktan sonra bir şey gördü ve çığlık atarak geri adım attı. Yönünü değiştirmişti.
-Foş!
Bir anda canavar kaçan çocuklara doğru yönelmişti. Kaçan çocuklardan biri bağırdı.
“N-Neden bu bir anda yönünü değiştirdi?”
Yeom Ga homurdandı.
“Ben nereden bileyim ulan?”
O bile durumu anlamamıştı. Bir şeyden dolayı kaçtığını anlamıştı ama ne olduğunu bilmiyordu. Arkasını döndü.
“Bayrak?”
“Huff! Huff!”
“Ahh.”
Üç çocuk deliler gibi kaçıyordu. Spesifik bir yönde değil, gördükleri ilk boşluğa koşuyorlardı.
“Sikeyim! Sokayım ya!”
Bir çocuk daha yakalanmıştı. İç enerjileri mühürlü olduğu için yeterince hızlı koşamıyorlardı. Ancak o canavar bir at gibiydi.
“Hepimiz ölecek miyiz?”
O sırada koşan bir çocuk insana benzeyen gölge görmüştü. O şeyin insan olduğunu anladığı anda da rahatladı.
“Kim var orada?”
Onu gördüğü gibi tanımıştı. Çocuğun boğazını parçalayarak birinci olan çocuk karşısındaydı. Başka bir olay olsaydı ondan kaçardı ancak umutsuz durumdaydı.
“Y-Yardım et bize!”
O çocuğun da takımı olmalıydı. Belki birlikte o canavar karşı gelebilirlerdi. Peki ya neden bütün vücudu kan içindeydi?
-Ah!
Hatta resmen mutluluktan uçar gibi bir yüzü vardı.
____________________________________________________
Serilerden anında haberdar olmak için discord sunucumuza girebilirsiniz!
_____________________________________________________
Yorumlar yükleniyor...
İlk yorumu sen yap!